A. Ahlâkın Tarifi:
1. Lûgat Manası: Ahlâk, hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk ve huluk; din, tabiat, seciye,
karakter, huy manalarına gelir. [1]
2. Istılah Manası: Hulk: Nefiste yerleşen, düşünmeye
ihtiyaç olmadan fiillerin kendisinden ortaya çıkan bir haldir.[2]
Hulk un hakikati, insanın iç yüzüdür, esas
insanın kendisidir. İnsanın görünen dış tarafının özellikleri ve manaları
olduğu gibi iç tarafının da kendine özgü özellikleri ve manaları vardır.
İnsanın içinin ve dışının güzel ve çirkin özellikleri vardır. Sevap ve ceza,
insanın dış özellikleriyle olan alakadan çok iç tarafıyla alakalıdır. Bundan
dolayıdır ki hadîslerde, insanın iç tarafı için güzel ahlâk ifadesi
kullanılmıştır.[3]
Hulk/huy, bir melekedir ki onun sebebiyle
fiiller, nefisten fikir ve düşünceye muhtaç olmaksızın kolaylıkla meydana
gelir. Meleke, sâbit ve nefsânî hayata denir. Zira nefsin keyfiyeti hal ve
meleke olmak üzere iki kısıma ayrılır. Utanmak ve gülmek gibi hemen geçen ve
yerleşmemiş olana hal denir. Eğer
yavaş yavaş kaybolan ve yerleşmiş, kökleşmiş olursa cömertlik ve cesurluk gibi
buna meleke denir.[4]
İnsan ağaca benzer,
ağaç iyi olursa iyi meyve verir, kötü ise kötü meyve verir. Kişinin ahlâkı iyi
olursa iyi meyvesi yani ameli iyi olur, ahlâkı kötü olursa kötü meyve gibi
ameli kötü olur. İşte bu açıdan ahlâk, özellikleri itibariyle güzel ve çirkin diye
ikiye ayrılır. Şöyle ki: Güzel huylara ve bunların güzel meyve ve neticelerine
güzel ahlâk, aksine çirkin huylara ve bunların meyvelerine de kötü veya çirkin
ahlâk denir.
Mümin, kâmil imanı ve güzel ahlâkı ile kurtulur.
İmanın kâmil olması, kalpte tasdik, dilde ikrar ve bedende de sâlih amelin
olmasıyladır. Ahlâkın güzel olması da münciyât yani kurtarıcı olan güzel ahlâka
sahip olması ve mühlikât yani helâk edicilerden uzak olmasıyladır. Rasûl-i
Ekrem Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
Üç şey münciyât/kurtarıcı olanlar, üç şey de
mühlikât/helâk edici olanlar, üç şey derece kazandıranlar, üç şey günahlara
keffâret olanlar vardır:
a) Münciyât/kurtarıcı olanlar: Gizlide açıkta
Allahtan korkmak (haşyet), fakirlikde de zenginlikde de orta yolu izlemek
(iktisâd), rıza ve öfke halinde adâleti gözetmek (adâlet),
b) Mühlikât/helâk edici olanlar:
Şiddetli cimrilik/açgözlülük (şuhh-buhl), tâbi olunan hevâ, kişinin kendini
beğenmesi (ucub).
c) Derece kazandıranlar: Selâmı yaymak, yemek
yedirmek, insanlar uykuda iken gece namazı kılmak,
d) Günahlara keffâret olanlar:
Soğuklarda abdesti tam olmak, (beş vakit namaz için) cemaate yönelmek, namazdan
sonra diğer namazı beklemek. (İbn Hacer el-Askalânî, el-Münebbihât)
B. Güzel Ahlâkın Hakikati
İnsan, iki şeyden ibarettir:
Vucud ve ruh. Bu ikisinin de bir iyilik bir de kötülük tarafları vardır.
Vücudun güzelliğine güzel yaratılış, ruhun da güzelliğine güzel ahlâk
çirkinliğine de kötü ahlâk denir. Kalp işte bu ruhu temsil eder. Türkçede gönül
tabir edilir. Ama kalp ile gönül iç içedir. İşte bundan dolayı gerçek hikmet
sahibi ve en büyük hikmet sahibi Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle
buyurmuştur:
Dikkat ediniz! Vücutta bir et
parçası vardır ki o bozulursa bütün vücud bozulur, eğer düzelirse bütün vücut düzelir. Dikkat edin o et parçası
kalptir.[5]
İyi-kötü bütün huyların esas yeri kalptir. Kalpte
iyi huylar hâkim, kötü huylar mahkûm olursa işte o zaman iyi huylu insan yani
güzel ahlâklı insan olur.
C. Hz. Peygamber
(s.a.s.)in Güzel Ahlâka Bakışı
Hz. Peygamber
(s.a.s.)in ahlâka olan bakışını anlamadan önce Allah Teâlânın Hz. Peygamber
(s.a.s.)in ahlâkı hakkında ne dediğine bakmak gerekir. Çünkü ahlâk hakkında
söz edecek zatın herhalde ahlâklı olması gerekir. Bir zat hakkındaki referans,
Allah Teâlâ olursa, herhalde o zatın sözü dinlenir ahlâkı ile de ahlâklanılır.
Allah Teâlâ, Hz.
Peygamber (s.a.s.)in ahlâkını şöyle övmüştür:
Elbette sen büyük bir ahlâk
üzerindesin.[6]
Dava, ağır ve büyük olunca elbette onun
taşıyıcısı olan zatın da üstün güce, yüce özelliklere ve faziletli ahlâka sahip
olması gerekir. Yükü, hedefe ulaştırabilecek zâtın; büyük huylara, hakikaten
tazime layık karaktere, melekeye ve yüksek maneviyata sahip olması gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.), gayesine bu yüce
ahlâkla ulaşmıştır. Kim de Hz. Peygamber (s.a.s.)in yolunu izlemek istiyorsa
ahlâkıyla ahlâklanacak ki hedefine ulaşması mümkün olsun.
1. Hz. Peygamber (s.a.s.), Güzel
Ahlâkı Tamamlamak İçin Gönderilmiştir
Hz.
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.[7]
Şüphesiz bütün Peygamberler
(aleyhimüsselâm), güzel ahlâk ile geldiler. Fertleri ve toplumları güzel
ahlâka, terbiyeye ve tedîbe/edep kazandırmaya gayret etmişlerdir.
Getirdikleri ahlâk sisteminde
tamamlanma olmamış, geride bir noksanlık kalmıştı. Bizim Peygamberimiz onların
getirdiklerini getirdiği gibi, noksan kalanı da tamamlamak için gönderildi.
Çünkü ahlâk, dünyanın, dinin ve âhiretin salâhı, huzuru ve kurtuluşu demektir.[8]
İslâm her hususta ve her yönde kâmil
kılındığı gibi ahlâk konusunda da tam ve kâmil kılındı. Şu âyette belirtildiği
gibi:
... Bugün artık inkâr edenler, sizin dininiz(i yok etmek)ten umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun! İşte bugün
sizin için dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamama erdirdim ve
sizin için din olarak İslâma razı oldum... [9]
İslâm kâmil bir sistemdir. Biz
Müslümanlar eğer İslâmın, her konuda olduğu gibi Hz. Peygamber (s.a.s.)de
görülen güzel ahlâk prensiplerini de bütünüyle alır ve uygularsak kemâle
erebiliriz. Ne zaman İslâm ile müslüman
birbirine tamamen benzer ise işte o zaman gerçek huzur meydana gelir, neticede
ilâhi rahmet, sekîne ve rıza hâsıl olur.
2. En Hayırlı Mümin, Ahlâkı En Güzel Olan Mümindir
Rasûlullah
(s.a.s.) şöyle buyurdu:
Şüphesiz sizin ahlâkı en güzel olanlarınız, en
hayırlılarınızdandır.[10]
Nevevî şöyle demiştir: Bu hadîs-i
şerîfte güzel ahlâka teşvik ve güzel ahlâk sahibinin faziletini açıklama söz konusudur. Güzel ahlâk, Allahın nebilerinin
ve velilerinin sıfatıdır. Hasan-ı Basrî (r.a.) de şöyle demiştir: Güzel ahlâkın
hakîkati, daima iyilik yapmak, eziyet etmemek ve güler yüzlü olmaktır. Kadı İyaz ise, Güzel ahlâk, insanlarla
güzel geçinmek, onlara kendini sevdirmek, onlara acımak, zahmetlerine
katlanmak, kötülüklerine sabretmek, kibiri terk etmek, şiddet, öfke ve niye
yaptın, neden söyledin gibi şeylerle hesap sormaktan uzaklaşmaktır demiştir.
Taberînin anlattığına göre, güzel ahlâk doğuştan mıdır yoksa sonradan mı kazanılmıştır?
diye selef; ihtilaf etmiştir. Bu
konuda Kadı İyazın görüşü şöyledir: Sahîh olan şudur ki, güzel ahlâkın bir
kısmı, doğuştandır, bir kısmı da başkasından etkilenerek ve başkasına uymak
sûretiyle sonradan kazanılmıştır.[11]
3. Hz. Peygamberin Yanında En
Sevimli Olan, Ahlâk Bakımından En Güzel Olandır:
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz şöyle
buyurmuştur:
Sizin bana en sevimli olanınız, ahlâk yönünden en güzel olanınızdır [12]
Demek ki Hz. Peygamber (s.a.s.);in en sevdiği kimseler, ahlâkı güzel
olanlardır. Peygamberin sevdiğini herhalde Allah da sever, kullarına da
sevdirir, meleklerine de sevdirir. Bize gereken, bu güzel ahlâka sahip olmaya
gayret etmektir.
4. Güzel Ahlâklı kişi, Çokça Nafile Namaz Kılan ve Çokca Oruç
Tutanın Derecesine, Ulaşabilir
Hz. Âişe (r.anhâ)den rivâyete göre
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz mümin, güzel ahlâkı ile (çokça nafile) namaz kılanın, (çokça
nâfile) oruç tutanın derecesine ulaşabilir.[13]
Bu hadîs-i şerîfin bize söylediği
dersler:
Mümin, hem Allah ile ilgili
emirlere, nehiylere; hem de kullar ile ilgili haklara, beşerî ilişkilerle
ilgili emir ve yasaklara dikkat etmelidir. Bir mümin, Allaha ait hususlara
dikkat ediyor. Meselâ, gece ibadetle, gündüz de oruç tutmakta geçiriyor, fakat
ahlâkı diğerinin ahlâkı kadar güzel değil, diğerinin ahlâkı çok daha güzel,
farzlara vaciplere, bazen da nafilelere dikkat ediyor. Haramlardan,
mekruhlardan sakınıyor. Diğer mümin kadar gündüz sâim, gece kâim değil, ama,
insanlarla ilgili davranışlara dikkat ediyor da güzel ahlâkı ile diğerinin
derecesine ulaşıyor.
Vâsıtî de güzel ahlâk, kişinin
marifetullahının fazlalığından dolayı hiçbir kimse ile kavgasının olmamasıdır,
darlıkta ve bollukta halkı razı etmesidir,demiştir.
Sehl ise şöyle demiştir: Güzel
ahlâkın en alt derecesi; halka katlanmak, kötülük edene kötülükle karşılık
vermemek, zalime bile zulmüne engel olmak suretiyle acımak, hatta onun için
istiğfar etmek ve zalim zulmü terk edince, önceki amelleri için Allahtan
mağfiret talep ederek ona şefkat etmektir[14]
Kâmil mümin, hem Allah Teâlânın
hakları konusunda, hem de kul hakları ile ilgili hususlarda hassasiyeti olan
kimsedir.
Bir mümin, Hz. Peygamber (s.a.s.)e
ne derece uyabiliyorsa o derece Allah Teâlânın rızasını kazanabilir. Zira Hz.
Peygamber (s.a.s.), ahlâkı en güzel olan idi. Bizim de ahlâkça ona benzememiz
gerekmektedir. Bu benzerlik, en kıymetli ve en değerli benzerliktir.
5. Mîzanda En Ağır Gelen, Güzel
Ahlâkdır:
Ebûd-Derdâdan rivayete göre, Hz.
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
(Kıyamet gününde) mîzanda güzel ahlâktan daha ağır gelecek bir şey yoktur. Şüphesiz Allah, kaba ve ağzı bozuk
kişiyi sevmez.[15]
Mîzanda en ağır gelen ameller
vardır. Bir kısmı fiilî, bir kısmı da kavlî/dille yapılan amellerdir. Fiilî
ameller kavlî âmellerden daha üstündür. Amellerdeki sevap derecesi sıkıntı
derecesine ve nefse muhalefet derecesine göredir. Kötü ahlâk nefsin hoşuna
gider. Güzel ahlâkı oluşturan; halka iyilik etmek, halktan gelenlere tahammül
göstermek, halka eziyet etmemek, kötülük edene iyilik etmek ve hatta zulmedene
bile zulümden kurtarmak niyetiyle acımak, şefkat etmek vs. gibi şeyler ise
nefsin hoşuna gitmez. Ama bütün bunları Allah Teâlâ sever. Elbette Allahın
sevdiği ameller mizanda ağır gelir. Kavlî âmellerden olan zikir ile ilgili Hz.
Peygamber; (s.a.s.) şöyle
buyuruyor: İki kelime vardır ki bu ikisi lisanda hafif, mizanda ağırdırlar.
Bu iki kelime Rahmana sevimlidirler: Sübhanallâhi ve bihamdihî, sübhanallâhil
azîm.[16] Güzel ahlâk, Allah katında
bunlardan daha sevimli olduğuna göre mîzanda daha da ağır olacak demektir.
Şüphesiz güzel amele güzel sevap verilir. Sevabın ağırlık derecesi ise niyetin
ihlâs ve samimiyet derecesine ve sünnete uyma derecesine göredir. Çünkü mümini,
münafıktan ayıran ihlastır; mümini bidatçıdan ayıran da sünnettir.
6., Mümini Cennete En Fazla
Girdirecek Amelin, Güzel Ahlâk Olması:
Ebû Hureyre (r.a.) şöyle rivâyet
etmiştir:
Rasûlullah
(s.a.s.)a insanları cennete girdirecek şeylerin çoğunun ne olduğu sorulunca: Allaha saygı (takvâ) ve güzel ahlâktır buyurdu, insanları cehenneme
girdirecek şeylerin çoğunun ne olduğu sorulunca da: Ağız ve cinsel
organdır buyurdu. [17]
Bu hadîs-i şerîfte geçen Allaha saygı diye tercüme
ettiğimizin aslı takvallahtır. Takvâ, korumak; ittikâ, korunmak
demektir. Takva, kişinin kendisini önce Allaha karşı sonra da insanlara karşı
yanlış yapmaktan korumaktır. Muttakî,
kendisini yanlıştan koruyan
Takvânın en alt mertebesi şirkten, en üst mertebesi de gafletten korunmaktır. Güzel ahlâkın da en alt derecesi, insanlara eziyet etmeyi terk
etmektir. En yüksek derecesi ise, kötülük edene bile iyilik etmektir. Tîbî bu konuda şöyle demiştir:
Rasûlullah, takvâ ile Hâlıka/Yaratıcıya karşı güzel muamele olan emirleri
yerine getirmeye ve nehiylere son vermeye, güzel ahlâk ile de halkla olan güzel
muameleye işaret buyurmuştur. Bu iki özellik, cennete girmeyi, bu ikisinin
zıddı da cehenneme girmeyi gerektiren şeylerdir.
Ağız ve cinsel organa gelince: Ağız, insanın en çok günah işlediği
organdır. İnsanın ağzı, dili de kapsar. Dili korumak, dinin bütününün
özü ve kıvamıdır. Takvânın başı olan helâl lokma da ağzı koruma kapsamındadır.
Ağzını yani dilini koruduğu zaman dinini korumuş olacaktır. Cinsel organın korunması iffetin korunması
demektir. Zira, bu ikisi sebebiyle, Allaha isyana ve insanlara zarar vermeye
düşülmektedir. Dil ile ilgili diğer bir hadîsde şöyle geçmektedir: Her kim iki
çene arasındaki dilini ve iki budu arasındaki organını (şerden korumayı) bana
garanti ederse, ben de ona cenneti (şefaatçi olarak) garanti ederim.[18]
Cinsel organı koruma, dinin mertebelerinin en büyüklerindendir. İşte âyet-i kerîme: Ve
onlar (kurtulan müminler), ırzlarını (cinsel organlarını zinadan ve
zinaya götüren şeylerden) korurlar.[19] Çünkü bu şehvet, insan üzerindeki
şehvetlerin en galip olanı, galeyâna gelince akla en fazla karşı koyanıdır.
İşte bundan dolayı, kim gücü yettiği, maniler ortadan kalktığı, sebepler
kolaylaştığı, özellikle de şehveti tasdik durumunda olduğu halde zina;yı, Allahtan korkarak terk ederse
sıddîklar derecesine ulaşır. Şu âyet-i kerîme bu gerçeğin delilidir: Kim Rabbinin makamından korkmuş ve nefsi
hevâdan nehiy eylemiş ise muhakkak onun varacağı yer cennettir![20]
Demek ki ebedî kurtuluş sebeplerinin
çoğu, takvâya sarılmakta ve güzel ahlâka sahip olmakta, mahrumiyet sebeplerinin
çoğu da, dil ve cinsel organla işlenen günahlarda bulunmaktadır.[21]
7. Güzel Ahlâk, Dünyadan Daha
Değerlidir:
Abdullah b. Amr (r.anhümâ)dan, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
Eğer sende şu dört özellik varsa dünyadan kaybettiğin önemli değil:
Emaneti korumak, doğru sözlülük, ahlâk güzelliği ve yemede haramdan korunup
helâli gözetmektir.[22]
Hadîste geçen emânetten maksat; Din,.Kurân-ı Kerîm; ve Hadîs-i Şerîfler, âlimlerin
bıraktığı eserler, sahip olunan mallar ve çocuklar, ömür, insana emanet edilen
sır, makam, üzerinde yaşadığı ülkesi, emri altında bulunan insanlar, insanın
kendi maddî ve manevî cihazlarıdır.
Doğru sözlülük, lisanı korumak, yalan ve iftiradan uzak durmak, gıybetten, boş sözden,
şaka; bile olsa yalandan
sakınmaktır.
Ahlâk güzelliği, Hz. Peygamber (s.a.s.)in ahlâkıyla
ahlâklanmaktır.
Yemede haramdan korunup helâli gözetmek, haram yememek ve şüpheli şeylerle de
gıdalanmamaktır.
Hadîste iffet kelimesi, haramı ve şüpheliyi terk etmeyi, yeterli miktarı aşmamayı, helal yemeği çoğaltmamayı
da kapsar.[23]
Bu dört şeyle, hem dünya hem âhiret huzuru kazanılır. Dünya bir tarafta, bu dört özellik
de bir tarafta olsa, insan da dünyayı bırakıp bu dört özelliği alsa, gerçekte
kaybetmiş olmaz. Bu dört özellik olursa zaten dünya ve âhiret kazanılmış olur.
Dünyanın kaybedilmesi, bu dört özellik karşısında pek önemli bir kayıp
sayılmaz. Bir şiirde şöyle geçer:
Gam değildir gide dünya, kala din,
Gam odur ki kala dünya, gide din!
Dinin maksadı, kişiyi önce kâmil
insan sonra kâmil müslüman etmektir. İşte bu dört özellik, mümini kâmil kılar ve Allahın rızasını kazandırır.
Netice itibariyle mümin bu dört özellikle hem dünyada hem de âhirette mutlu
olur.
Sözü doğru olan, emânete riâyet
eden, ahlâkının güzel ve lokmasının helâl olmasına çalışan insanlardan oluşan
bir yer cennet olur. O yerin ehli de cennet ehlinden olur.
8. Güzel Ahlâk, Mümine, Cennetin En
Yüksek Yerinde Köşk Kazandırır
Ebû Ümâme (r.a.)den, Hz. Peygamber
(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
Haklı dahi olsa münakaşayı terk eden
kimseye cennetin kenarında bir köşk, şaka da olsa yalanı
terk edene cennetin ortasında bir köşk, ahlâkını güzelleştirene de cennetin en
yüksek yerinde bir köşk (şefaatçi olarak) söz veriyorum.[24]
İslâm, birliğe, kalplerin
birbirlerini sevmesine, birbirlerini sevmeye götürecek birlikteliklere çok önem
vermiştir. Bundan daha da önemlisi, birliği ortadan kaldıran, kalplerin
kırılmasına sebep olan, sevgiyi buğza çeviren şeylere, özellikle münakaşa;ya son derece karşı çıkmış ve
yasaklamıştır. Fikrinde doğru olup hakkı konuşmasına rağmen münakaşayı terk
edene Tirmizînin rivâyetine göre Hz. Peygamber; (s.a.s.), cennetin ortasında bir köşk yapılacağını[25], Ebû Dâvudun rivâyetine göre de
cennetin kenarında bir köşke kefil olduğunu haber vermiştir.[26]
İkisinin birleştiği rivâyete göre de
Hz. Peygamber; (s.a.s.),
ahlâkını güzelleştirene cennetin en yüksek yerinde bir köşk vaad etmiştir.
Münakaşa,toplum binasını teşkil eden tuğla durumundaki müslüman fertlerin aralarının
açılmasına, birlikteliklerin çözülmesine, yalan ise aradaki emniyetin ve
güvenin sarsılmasına sebep olduğundan şaka olanını bile terk edene cennet vaad
edilmiştir.
Toplum binasındaki tuğlaların birbirlerine kenetlenmesini de
güzel ahlâk temin ettiğinden, cennetin en yüksek yerine güzel ahlâk sebebiyle
kefil olunduğu belirtilmiştir.
Gazalî şöyle demiştir: Münakaşa, başkasının sözüne itiraz
etmek demektir. Bunu ya sözle veya mânen, beğenmediğini ortaya koymak sûretiyle
veya karşı çıkan kendi konuşmasındaki yanlışlıkla karşıya itiraz eder. İşte
burada münakaşayı terk etmek, itirazı ve karşı çıkmayı bırakmakla olur. Duyduğun
her söze bir bak, eğer hak ise onu tasdik et, şâyet bâtıl ise o da din ile
ilgili değilse o zaman sükût et!.[27]
Kâmil mümin, Allah Teâlâya,
nefsinin hevâsına muhalefet ederek ibadet ve tâatla ulaşır. Nefsine muhalefet
ederek insanlardan gelene sabretmek, tahammül edip katlanmak, onlara eziyet
etmemek ve onlara iyi davranmak... İşte bunlar güzel ahlâk ile başarılabilir.
İşte böyle güzel ahlâklıların bulunduğu yer gerçekten cennet gibi olur.
Şüphesiz âhirette varacağı yer de cennet olur.
9. İmanı En Kâmil Olan, Ahlâkça En
Güzel ve Âilesine En Lütûfkâr Olan Kimsedir
Hz. Âişeden yapılan rivayete göre
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Elbette müminlerin iman açısından en kâmili, ahlâkça en güzel
olanıdır ve ailesine karşı onların en lûtufkâr olanıdır.[28]
Hz. Peygamber; (s.a.s.)in, imanca en kâmil olduğu kesindir.
Ailesine karşı lûtufkâr muamele yapmada da şüphesiz en kâmil ve en üstünü idi.
Ümmetin en kâmili bu konuda da Hz. Peygambere en kâmil manada uyan kimsedir.
10. Kıyâmet Günü Hz. Peygamber
(s.a.s.)e En
Yakın Olan, Ahlâkça En Güzel Olan Kimsedir
Câbir (r.a.)den yapılan rivayete
göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
Kıyamet gününde bana en sevimli ve meclis açısından en yakın olanınız,
ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Kıyamet gününde bana en sevimsiz ve benden en
uzak olanınız saçmalayanlar, boşboğazlar ve mütefeyhiklerdir. (Ashap) dedi ki:
Ya Rasûlallah!
Saçmalayanlarla boşboğazları anladık (fakat) mütefeyhikler kimlerdir? (Rasûlullah
s.a.s.) ise şöyle cevap verdi:
Kibirli olanlardır.[29]
Hz. Peygamber; (s.a.s.)e sevimli olmak Allaha sevimli olmak
demektir. Peygambere yakınlık ise Allaha mânen yakınlık demektir. Kıyamet
günü günlerin en zorudur. O günde Peygambere yakın olmak en emniyetli bir
mevkîde olmaktır. Onun da şartı ahlâken güzel olmak yani Peygamber ahlâkı ile
ahlâklanmaktır.
Güzel ahlâka sahip olmamak, Hz.
Peygamber; (s.a.s.)in sevgisini
ve kıyamet gününün emniyetini kaybetmek demektir. Ayrıca böyle birisi Peygamberin buğzunu kazanmış ve ondan
uzaklaşmış olacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.s.)den uzaklaşma
ve sevgisini kaybetme sebepleri sadece bunlar olmamasına rağmen; Hz. Peygamber
(s.a.s.);in bu üç kimseyi
seçmesi, bu üç kimsenin tehlikesine dikkat çektiğini gösterir: Saçmalayanlar,
boşboğazlar ve kibirliler.
Saçmalayanlar, haktan uzak konuşan ve bu konuşmayı çokça tekrar edenlerdir.
Boşboğazlar,ihtiyatsızca, yanlıştan korunmadan konuşanlar ve alay eden kimselerdir, diye
tarif edilmiştir. Bunlar avurdunu şişirerek, ağzını doldurarak konuşan ve
ağzına ne gelirse konuşan tiplerdir.
Kibirliler ise, sözlerinde ve fiillerinde büyüklük taslayanlardır. Kendilerini üstün
görüp başkalarını hakir görenlerdir.
Bütün bunlar, insanların kalplerini
haktan bâtıla çevirenlerdir. Şeytanların görevini yapanlardır. Şeytanın işini
yapan da herhalde Hz. Peygamber (s.a.s.)in sevgisini ve yakınlığını kaybeder,
onun buğzunu ve uzaklığını kazanır. Allaha ve âhirete inanan, konuştuklarının
yazıldığına ve hesaba çekileceğine inanan herhalde bu kötü ahlâkı terk eder,
güzel ahlâk sahibi olmaya dikkat eder.
Allahın razı olacağı konuşma;
ihtiyaç nisbetinde olan, kendisini övmeyen, başkasını yermeyen, kısaca şeriata
uygunluk üzere olandır.
11. İyi Adam, Ahlâkı Güzel Olan
Adamdır
Nevvâs b. Semân el-Ensârîden, Hz.
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:
İyilik, ahlâk güzelliği; günah ise, kalbinde rahatsızlık yapan ve başkalarının muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir.[30]